Fahrelnissa Zeid ve Cehennemim

‘Cehennemim’ eseri İstanbul Modern Müzesi’nin koleksiyonunda bulunan, Londra’daki Tate Modern Sanat Müzesinin açılışında da sergilenmiş, Dünya çapındaki önemli eserlerden biridir.  Cehennemim eserini hem soyut dışavurumcu sanat akımının en ikonik örneklerden biri olması, hem de bir Türk kadın ressamın eseri olması nedeni ile Dünya Çalışan Kadınlar Günü 8 Mart’ın da yer aldığı bu ayki yayınımızla kendisine bir saygı yazısı olmasını istedim. 

Fahrelnissa Zeid hem Türkiye hem dünya çapındaki ilk kadın ressamlardan biridir. Paris ve İstanbul’da eğitim görmüş olan Zeid, 1940’ların başlarında Türk avangart grupların, 1950’li yıllarda ‘école de Paris’in’ önemli bir sanatçısıdır. Eserlerinde Doğu ile batıyı sentezlediği gözlenir. Aynı zamanda insanın iç dünyasıyla dış dünyasını bir arada vurgular ve bu her iki parçayı bir bütünü bir araya getirirken ışığı, renkleri, büyüklükleri cesurca kullanır. Kendisi yılmaz iradeli, kimseye benzemeyen, sınıflandırılamayan özel bir kadın sanatçı olmuştur. Araştırmacı, deneysel mücadeleci ve özel bir karakter olduğunu görürüz. Hem yurt içinde hem uluslararası sanat camialarında kendini ve sanatını kabul ettirmiştir.

Fahrel Nissa Zeyd’in yaşadığı bütün zorluklara rağmen ayakta kalabilmesi, mücadeleci oluşu, yeni arayışlarını yaşam boyu sürdürüşü, üretkenliği, aynı zamanda tutkuyla sanatına bağlılığı çevresindeki insanları kendi aurasına toplayışı beni en çok etkileyen özellikleridir.

1975 yılında bir röportajda “Kişi sanat yapmış olmak için resim yapmaz zira sanat diye bir şey yoktur, sanat eserinde Yaşama sevinci, yaratma sevinci vardır. Çünkü kişi kendine yetmez .“ söylemi son derce çarpıcıdır. Bu sözlerle sanata bakış açısını dile getirirken gerçek bir çağdaş modern sanatçı olduğunu anlamaktayız. (1) Cehennemim eseri de bu coşkuyu izleyiciye yansıtan bir baş yapıttır.

Cehennemim eserini incelerken onun günlüklerinden örneklerle yaşamını, dönem eleştirmenlerinin onun hakkında yazdığı yazıları çerçevesinde ve sanatçının yaşamı, sanat anlayışı ve dönemin estetik görüşü ve sanat akımı çerçevesinde ‘Cehennemim’ eserini yorumlamaya çalıştım.

Anahtar Kelimeler: Soyut Dışavurumculuk, Fahrenilsa Zeid, Cehennemim,

Yaşamı

Fahrelnissa Şakir Kabaağaçlı Osmanlı İmparatorluğu döneminde Büyükada’da doğar. Dönemin önemli simalarından olan Şakir Paşa’nın kızıdır. Şakir Paşa ailesi imtiyazlı yüksek burjuva bir aile idi. Fahrelnissa’nın babası Şakir Bey önde gelen bir subay, diplomat, Osmanlı tarihçisi ve pek bilinmese de amatör bir fotoğrafçı, seramik sanatçısı ve orkide yetiştiricisidir. (2) Aile Türk sanat hayatına kıymetli sanatçılar yetiştirmiştir. Erkek kardeşi Cevat “Halikarnas Balıkçısı “olarak bilinen ünlü bir yazar, kız kardeşi Aliye yine ilk Türk kadın ressam ve gravür sanatçılarından biri olmuştur. Yeğenleri Füreyya Hanım’da ünlü bir kadın seramik sanatçımızdır. Oğlu Nejat kendisi gibi bir ressam ve kızı Şirin’de önemli bir tiyatro oyuncumuzdur .

İstanbul yüksek burjuvazisine ait bir çok genç kız gibi Şakir Paşa ailesinin kızları da  ithal batılı modernliği uygulayabilmek için resim yapmayı, yabancı dil konuşmayı, piyano çalmayı öğrenmişlerdir. Fahrelnissa Zeid İngilizce ve Fransızca bilmektedir. Doğu dillerini ve doğu kültürünü de tanıyan bir sanatçıdır. 9 yaşında resim yapmaya başlamıştır. Orta öğretim yıllarına geldiğinde etkileyici resimler yaptığı bilinmektedir. Fahrelnissa orta öğrenimine Notre Dame de Sion Lisesi’nde başlar. 1914’te okul 1. Dünya Savaşı nedeni ile kapanınca Pension Braggiotti özel okuluna kayıt olur, fakat  babasının ölümü ile ailenin ekonomik durumu kötüleşir. Fahrelnissa’da okul malzemelerini karşılayabilmek için kendi boyadığı kartpostalları satar. 1918’de okuldan mezun olduktan sonra İnas Sanayi-i Nefise Mektebine gider. Ülkemizde açılan ilk sanat okuludur. Bu okulda modern resim tekniklerine önem verilmektedir. 

Fahrelnissa 18 yaşında sanatçı olma kararını vermiştir. İlk evliliğini İzzet Melih Devrim ile 1920 yılında yapar. Eşiyle sık sık Avrupa seyahatleri yapar. Bu seyahatlerinde sanat galerilerine resim ve heykel müzelerini gezerek resim çalışmalarını kendisi sürdürür. 1928 yılında Paris seyahati sırasında Academie Ranson’a kayıt olur. Bu atölye Nabi Prensiplerine göre sanat eğitimi vermektedir. 

1929 yılında yurda dönen Fahrelnissa Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’ndeki eğitimine geri döner. Sanatsal kimliğinin temelleri bu yıllarda oluşur.

1933 yılında eşinin sadakatsizliğinden bunalarak ondan ayrılır ve kısa bir süre sonra Irak büyükelçisi ve Irak kralının kardeşi olan Emir Zeid ile evlenir. 1935 yılında eşi Berlin’de görevlendirilir. Aile Berlin’e taşınınca Fahrelnissa’da Berlin’deki sanat atölyelerine devam eder ve aralıksız olarak çalışmalarını sürdürür. 1938 yılında eşi Irak’ta görevlendirilince Irak’a giderler. Bu bölgeyi incelemiş, kadim uygarlıkların izinden dolaşmıştır. Sümer, Ninova, Babil ve Asur sanatının antik kentlerini gezmiştir. Sanat eserlerini incelemiştir.

Kerbela olaylarının kutlamalarında yapılan inancın yaratmış olduğu ritüellerinin gizleri, siyah beyaz ve sert kontürlü desenlerinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Ancak bu sessiz ve monoton yaşam ile birlikte baş gösteren akciğer rahatsızlıkları onun derin bir depresyon yaşamasına neden olur. Budapeşte’de bir sanatoryuma yatırılır. Sanatçı, Her gittiği yere hatta sanatoryuma bile resimlerini ve atölyesini taşımıştır. Budapeşte’deki atölyesinde kentin sokak yaşamını belgeleyen resimler yapmıştır.” Budapeşte-İstanbul Ekspresi Serisi “olarak tanımlanmış olan 1943 tarihinde yapılmış olan Budapeşte resimleri, ağırlıklı olarak kent peyzajlarıdır.

1941 yılında İstanbul’a yerleşir. D grubunun karma sergisine davet edilir ve birlikte birçok sergiye katılır. Fahrelnissa’nın apolitik duruşu grubun diğer üyelerinin ilerici politikalarıyla uyuşmaz . Ama onların İstanbul’daki yerli avangart sanata sınırlı bir ilgisi tuzu kuru burjuvaziye tamah etmeyen sanata yönelik coşkusunu paylaşır. Kendisi aslında grubun estetik anlayışına da yakın değildir. 

1945‘te Maçka’da yaşadığı apartmanında ilk kişisel sergisini açar. 1940-1946 yılları arasındaki eserleri onun figüratif dönemine aittir. 

1946’da eşi Londra’daki Irak Büyük Elçiliği’ne atanır. İngiltere’ye vardıktan sonraki sene sanatçı soyutlamaya geçmiştir. Kinetik renklerde resimler yapmaya başlamıştır.  En çok bilinen eserleri bu döneminde yaptığı eserleridir.

(Fotoğraf 1) Fahrelnissa Zeid, Paris’teki atölyesinde, 1950 lerin başı, günümüzde Tate Modern’de başlıksız isimli eserinin önünde

Londra, New York ve Paris’te sergilenmiştir. Sanatçı neden soyuta yöneldiğini şu sözlerle açıklamıştır.

 “Bugün soyutla insanlık zirve noktasına sonsuzluğa, uzaya ulaştı; soyut bizim dünyamızdan diğer dünyalara açılan bir penceredir. Sınırsız ve hudutsuz düşüncenin ulaştığı noktadır. İnsan beyninin nihai üstünlüğüdür. Neden her zaman dünyanın gözleri ile görmek zorunda olalım, neden daha ilerisini göremiyoruz, neden görsel yörüngemizi genişletemiyor, hatta kutsala, kozmik dalgaların içinden geçtiği bir çembere ulaşamıyoruz? Neden temel, çocuksu ayrıntılara, bir portreye, bir sandalyeye bir çocuğa tutunalım ki? Bunların hepsi tekrar tekrar denendi. Bunlar, ıslanmak, tazelenmek ve şehirde ona yapışıp biriken her şeyden, pis havadan arınmak için kış ortasında denizde kuzey rüzgarı arayan biri gibi duygularla sarsılmak, bir şeyler öğrenmek isteyen izleyiciye hiç bir şey vermez.” (3)

1957’de Londra’da açılan kişisel sergisi müthiş övgüler almıştır. Granville Fahrelnissa’yı “çağdaş soyut ressamların en önde gelenlerinden biri” olarak tanıtır. Ve şöyle devam eder: 

“Zorlu görülerini ve etkileyici gücünü ifade eden kendine has içsel düşünce süreçleri tarafından yönlendirilir…Zihinlerimizde yaşayan dünyaların da bir gerçekliği vardır ve o bu dünyaları resme aktarır…O hayali resim geleneğinden gelir, ilhamını denizden ve gökyüzünden, çevresinde ki ve içindeki dünyalardan alır.”

Eleştirmen George Butcher ise şöyle belirtmişti.: Fahrelnissa’nın gerçekçi bir ressam olmadığını, 

“ iki farklı görü ile içeriye (bilinçaltına) bakan ve dışarıya bakan göz ile çalıştığını belirtir… bu iki görü bir araya gelerek kelimenin tam anlamıyla tek bir soyut dışavurumcu bakışı oluşturur.” (4)

1958 yılında Irak’ta büyük bir devrim olur ve kraliyet ailesinin üyeleri öldürülür.

Irak Cumhuriyeti ilan edilir. Eşiyle birlikte Londra’da sürgünde yaşamaya devam ederler. Bu dönemde Fahrelnissa’nın resmi başka bir yöne evrilir ve farklılaşır. Işık ve rengi tuval sınırlarının ötesine taşıyarak yeni ifade biçimleri elde eder. Boyadığı tavuk kemikleri ve reçinelerle heykeller yaratmaya başlar. Bunlara paleokrystalos adını verir. 1960 yılında ilk defa Paris’te sergilenirler. Bu eserlerde renk şeffaf olmuş bir mercekten kırılma niteliğini edinmiştir. Bu dönemde eşi hastalanır ve 1970 yılında vefat eder. Eşinin vefatından sonra Avrupa’nın çeşitli yerlerinde karma sergileri devam eder. Bundan sonra porte resmine dönüş yaptığı görülür. Kendine özel bir stil ile büyük gözler ve primitif renklerle yaptığı portreleri benzersizdir. 1972 yılında son kişisel sergisinde bu portrelerde sergilenir. 1975 yılında Ürdün’e oğlunun yanında yerleşir ve 1991 yılında ölene kadar burada atölyesinde öğrenciler yetiştirmiştir.

(Resim 1) Güneş Arenası, 1954, tuval üzeri yağlıboya, 196×269,5 cm.

Sanatı: 

Fahrelnissa Zeid uzun sanat yaşamı farklı evrelerden geçmiştir. Kendini yetiştirdiği ilk dönem eserlerini Adila Laidi Haneh kitabında figüratif dönem olarak adlandırmıştır. Bu dönemde yaptığı portre ve peyzaj çalışmalarında kendisinin yeteneği görülmektedir. Ama henüz esas yaratıcı eserlerini görmeyiz. 

Daha sonra eşi ile Paris’te Ranson atölyesine devam ederken burada modern sanat felsefesi ile tanıştığını ve içselleştirmeye başladığını resminde bir evrim oluşmaya başladığını görmekteyiz. Nabi grubu ile bu dönemde çalışmıştır. Bu grup ; Les Nabis,

Ecole Des Beaux –Arts ‘ın akademizmi’ne karşı çıkıyordu. Geleneksel perspektif anlayışını reddediyor, kompozisyon öğelerini sadeleştiriyor ve saf doygun renkler kullanıyorlardı. Resmi belli bir düzen de yerleştirilmiş renklerin yer aldığı düz bir zemin olarak tanımlıyorlardı. Genellikle temsili olan sanat anlayışları sembolizm ve gerçekçi olmayan dekoratif resim anlayışlarından etkilenmiştir. Bu akımın ilkeleri post izlenimci ve modernist akımların bir parçası olarak 20.yüzyılın başından itibaren soyut sanata giden yolu açmıştır. (5)

Türkiye’ye döndüğü vakit D grubu sanatçılar onu aralarına davet etmişlerdir. Onların felsefe ve estetik duygularını paylaşmasa bile modern sanat coşkularını paylaşarak birlikte sergilere katılmıştır. D Grubu, ekibinin kurucu üyeleri Abidin Dino, Nurullah Berk, Zeki Faik İzer,  Elif Naci, Cemal Tollu, Zühtü Müridoğlu’dur. Kübizm, Konstrüktivizm ve dışavurumculuk sanat akımlarını Türkiye’ye getirmişlerdir. Fovizm, Kübizm ve Anadolu gelenekleri arasında bir yerde duran estetik anlayışları vardır.  (6)

Tekrar Avrupa’da yaşadığı dönemde artık sanatının tam anlamıyla bir kimlik kazandığını görüyoruz. Oğlu Nejad Devrim’in de aynı dönemde Paris ekolünde eserler verdiğini birlikte karma sergilerde yer aldıklarını biliyoruz. Paris ekolü, belli bir sanat akımı olmayıp, birbirinden farklı sanat anlayışlarını takip eden Paris’te yaşayan sanatçılardan oluşan bir modern sanat grubudur. Fahrelnissa Zeid, Ecole de Paris okulunun çevresinde toplanmış olan ve farklı yerlerden gelmiş olan ortak bir estetik duyuşta kesişen ve bir çok yeni oluşumla açılmış olan soyut söylemlerin en etkileyici örneklerini vermeye yönelmiş olan sanatçılarla aynı heyecanı yaşamaktadır.  Fakat yaşamını temsil eden başka bir sanatçı yüzüyle özgür ve özgün tuvaller boyamıştır. Yapmış olduğu geometrik, sevincini ve neşesini tuvallere yansıtan renkler tuvallerine sığmıyordu. Yapmış olduğu tuvaller 2-3 ve 6 metreyi aşan tuvaller yapıyordu. Değişen ve aynı zamanda gelişen kompozisyonlarla, sınırı olmayan alanlarla ve sonsuzluklara yayılıyordu.  (7)

Fahrenissa Zeid Paris Ekolü’nün bir çok kadın sanatçısı arasında en öndedir . Paris ekolü’nün yaratıcısı ve aynı zamanda kuramcısı olan Charles Estienne övgüler yazmıştır yapmış olduğu resimlere. Andre Malrux, Zeid’in yapmış olduğu resimlerden, soyut kompozisyonlarından da  çok etkilenmiştir. Andre Malrux Zeid’in resimleri için şu sözleri söylemiştir: 

“sanatın geleceği doğudadır demiştir” (9). 

Andre Perinaud, Zeid’in kompozisyonlarının özünde yaşamış olan “kalaideskop” formlarının büyüsünü övmüş ve özgürlüğünü belgelemiştir. Hak etmiş olduğu ilgiyi ve şöhreti vurgulamıştır. Ödünsüz kişiliğini belirlemiştir. Zeid’in Paris Ekolü içindeki yerini de  belirlemiştir.   

Bu süre boyunca sanat dönemi içerisinde yapmış olduğu önemli eserler vardır. Zeid’in   sanat anlayışının ve ilk döneminin özelliklerini belgelemiştir. Yapmış olduğu bu resimler onun heyecanlı, sıra dışı kimliğini, dinamik devinimlerle sarsılan, başkaldırılarla dolu olan, atak fırça vuruşları ve dinmek bilmeyen haraketli kişilik yapısını, batı resminin kuramlarına açık olan, Osmanlı sanatının kurgusuna yatkın olan ve zengin olan kültür dokusunu belirlemiştir. Boya, renk, doku ve yapı taşı olarak Zeid’in tuvallerinde yerlerini almıştır. (8)

1950’li yıllara kadar Zeid bir seri halinde yapmış olduğu Londra, Amsterdam, Paris ve Bristol’de ,önemli galerilerde sergiler uluslar arası sergiler düzenlemiştir. 1950 yılında New York’a gelir . Hugo Galeri’de Zeid’in kentin sanat ortamında oryantal ressam olarak tanımlanır. (9)

1945 yılında Londra’ya yerleşmiştir. Sergilediği resimlerle de fark yaratmıştır. Londra’daki Saint George Galerisi’ndeki sergisi bir anıya sahne olmuştur. Sergiyi İngiltere başkanı’nın eşi açmıştır. İngiltere Kraliçesi, sergisini onurlandırmıştır. 

1947 yılında “Soyuta Karşı Mücadele” adlı resmi sanatındaki gelişme çizgisinin belirleyici bir ögesidir.  Resim yaparken sınırsız enerji harcamıştır. Zeid tarafından nasıl sınırlandırılmış olduğunu  ve dizginlenmiş bir şekilde  düzenin içine alındığını ve aniden salınımlar yaparak, aniden çıkan dinamiklere dönüştüğünü izlediğimiz soyut resimler çok özgün sanat yapıtlarıdır. Bu kompozisyonlar, Zeid’in doğal  ve ayrıcalıklı sanatçı kimliğini vurgulamıştır.  Soyut kompozisyonları, doğaçlama olarak tasarlamak ve mücadele alanı olarak belleğine yerleştirmiş olduğu tuvallerinde ve yaşamının da zengin kültürüyle yoğrularak trans halinde spontane bir şekilde örgütlemek, Zeid’in sanat anlayışını açıklayan çok farklı bir resim yapma tarzı olmuştur. Birçok seçenek belirleyen ve hareket alanlarının akışına bırakılmış olan eylemleri, bir sistem içerisinde kendiliğinden, bir an da oluşmuşçasına toparlanarak ve kompozisyonlar kurarak resimleme eylemi, sistematik, kurgusal anlatımların çok üstünde olmuştur. Çünkü Zeid, bütün kurguları reddeden ve yaşamını anlamlandıran bir kültürün katmanlarının sonsuzluk anlayışına açık yapısında soyut yorumlarını kendi iradesi ve hafızası içinde yaratmıştır.  (10)

(Resim 2) Soyuta Karşı Mücadele, 1947, tuval üzeri yağlıboya, 101×151 cm

Bu bağlamda , Zeid’in 1940-1960’lı yıllarının sonlarına doğru yapmış olduğu soyut kompozisyonları ve analitik olarak çözümlemek gerekmektedir. Kurgulardan uzak , resminin bütün tasarımlarını hafızasına yerleştirdiği zengin kültür dokusunun içinde tutmuş olan ,özgür bir ruh olarak resim yapan bir ressam olduğunu düşünerek bakmamız gerekir Zeid’in yapmış olduğu resimlere. Onun resimlerinin pek çok yorumda  soyut dışavurumcu olarak tanımlandığını da görmekteyiz. (11)

Zeid’in resimlerinde, yaşamış olduğu coğrafyaların doğal ve kültürel özelliklerine bakarsak eğer, doğunun egzotik iç mekanlarında ve kafeslerin arasında olan ince uzun geçitlerde, dışa kapalı ve gizili kalması gereken bir iç dünyasının içinde çıkış yoları arayan gelgitler bulabiliriz . Işığa kavuşmak ve çıkmak ve bir anda geri dönerek güvenli sanılan sığınaklara  geri dönerek kültürel anlamda yapısallığını ve ne şekilde yansıtılmış olduğunu anlarız . (12)

Zeid ‘in yaşamış olduğu mekanları da belgeleyerek ve güncel olan fotoğraflarını ele aldığımızda ise; duvarda resimler odayı tamamen kaplamış olan mobilyalar, halılar, perdeler, örtüler saç modelleri ve makyajı ile soyut kompozisyonların yorumlanmasında iç dünyasının izlerini yansıtmıştır. Kendisinin yapmış olduğu özel olarak tasarlanmış olan bir karmaşanın içinde ve belirleyici, toparlayıcı bir sanat seçkisinin yansımalarını  bulabilmemiz mümkündür. (13)

1959 yılında sanat anlayışının, resimlerinin yapısının ve bütün ana hatlarıyla belirlenmiş olan değerlerin tümüyle değiştiği görülür. Sanki bir sihirli el bütün tuvallerin üzerinde dolaşmış sert ve belirgin olan siyah Zeid konturlarını yok etmiş gibi olmuştur. Renkleri oluşturmuş olan boya dokusunun da zımparalamış olan bu el ve yumuşak dokusal alanlarda  belirlenemeyen formlarla yaratmaya başlamıştır. Yapmış olduğu derinlikler Mübin Orhon’un ışık resimlerini anımsatmaktadır. Bu dönemde Zeid soyut resimlerinde olan mistik duyarlılıklarını yeni bir estetik bakışını onun yapmış olduğu resimlerde bulunduğunu vurgulamıştır. Zeid soyut kompozisyonlarını tinsel yorumlarla zenginleştirmiştir. (14)

1970 yılından sonra sevdiği insanlara sarılmak ve onların güvenini sağlamak istemesi başlar hayatında (15) ve böylece ilerleyen sanat döneminde portreler dönemi olduğunu görmekteyiz. Oğlunun portresini resmetmiştir . Oğlunu çizmek, çocuğunu korumak ve onu sevgi bağlarına sığındırmak olmuştur . Bu yılların ardından Fahrelnissa Zeid’in sanatında portreler dönemi başlamıştır.  Endişelerini simgeleyen ve deforme edilmiş olan ifade gücüyle büyük gözlerin ön planda olduğu fouve (*) renklerle yapılmış olan portreleri yaşamının son zamanlarında Mevlana resimleriyle beraber yol almıştır. Onun öğrencilerine verdiği şu tavsiye ve sözleriyle kendini ve sanatını, sanata bakış açısını çok iyi anlatmaktadır. 

“Doğayı kopya etmeyin, resme bir beceri olarak yaklaşıp onda ustalaşın elinizi bir makine haline getirin ve ne isterseniz onu üretin bildiklerinizi unutmak zorundasınız. Çünkü, bildiklerinizi zaten öğrenmiş olursunuz lakin bilmedikleriniz sizin gerçekte olan şeydir”.

Fahrelnissa Zeid ‘in yaşama veda etmesinin ardından 26 yıl sonra, Londra’da bulunan Tate Modern’in yeni binasının açılışının bir diğer önemli etkinliği olan, 13 Haziran – 8 Ocak  2017 tarihlerinde retrospektif sergisi onun çağdaş sanatçı olarak ne kadar önemli bir yer edindiğini ortaya koymuştur. (16).

SOYUT DIŞAVURUMCULUK

Soyut Dışavurumculuk olgusunun alt yapısını, dışavurumculuk (ekspresyonizm) akımı oluşturmaktadır. İçten gelen ve protesto bir yapılanmayı barındırır. Soyut dışavurumculuğun önemli bir kilit noktası Wassily Kandinsky’nin temsil ettiği estetik idi. 1920’li yıllarda Almanya’da gündeme getirilen soyut dışavurumculuk tanımı, ilk olarak Kandinsky’nin resimlerini açıklamak için kullanılmıştır. Daha sonra, 2. Dünya Savaşı nedeni ile Amerika’ya göç eden Fransız ve Alman avangart sanatçılar yoluyla soyut sanata, dışavurumculuk ve sürrealizm etkileri Amerika’ya ulaşmıştır. Böylece New York’ta çağdaş sanatsal anlayışları ortaya çıkmaya başlamıştır. Kısa süre içinde Amerikan Soyut Dışavurumculuk ortaya çıkmıştır. İki boyutlu resim düzlemi illüzyon kullanılmadan, renk, şekil ve yüzey kontrastlarını kullanarak iki boyutluluğu unutulmadan üç boyutlu etkilere ulaşmak önemli olmuştur. Tüm sanatçılarda yoğun bir enerji ve içsel bir arayış vardır. Devasa işler yapan içlerine kapalı bireysel ressamlardır. Psikiyatrist Carl Jung ve Freud’un etkileri çoktur. Resim eylem resmine ve renk alanı resmine dönüşmüştür ve özgürlüğün bir yansıması haline gelmiştir. Soyut dışavurumculuk hareketi tarihsel açıdan hem Avrupa, hem Amerika kaynaklarından beslenen ilk sanat hareketidir. Akımın gelişmesinde Avrupa’dan ve Naziler’den kaçarak Amerika’ya sığınan Max Ernst ve Andre Masson gibi ressamlar etkili olmuştur. Soyut dışavurumculuğun kökleri, Turner, Manet, Paul Klee, Van Gogh ve Matisse gibi sanatçılara dayandırılabilir. Bir üsluptan çok bir tavır olan soyut dışavurumcu sanat, 2. Dünya Savaşı öncesi ve sonrasını kapsayan 1940-1950’li yılları arasında olgunlaşmış bir akımdır. Soyut Dışavurumculuk akımının temel kuramcıları Clement Greenberg ve Herold Rosenberg Alman Dışavurumuyla olası bir karışıklığı önlemek için farklı adlandırmalara yönelmiştir. Soyut Dışavurumculuk için Amerikan Stili resim ve resimsel soyutlama ya da aksiyon resmi gibi tanımlar kullanılmıştır. 

Soyut dışavurumculuk akımının köklerini, romantik manzara ressamı Turner’a dayanmakla beraber, Monet gibi bir izlenimcide deneyimlenmiş, fovist ve dışavurumculardan etkilenmiş, gerçeküstücülere yaklaşmış, 1940’larda birinci kuşak soyut dışavurumculuk olmuştur. Sonrasında da bu akım birinci kuşak soyut dışavurumcularla zamanımıza dek varlığını korumuştur.  

Franz Klee, Mark Tobey, Mark Rothko, Hans Hoffman, Willem De Konning, Jackson Pollock .

Amerikan Soyut Dışavurumcuları çok çeşitli üsluplarda çalışan sanatçılardan, püskürtme, akıtma, leke atma gibi uygulamalarla çeşitliliklerini arttırmışlardır. 

Jung’un kollektif bilinçdışı unsurlarını tekrarlayan motifler haline dönüşen arketipler semboller ya da ilkel görüntüler yoluyla çağlar boyunca aktarıldığı görüşüne ilgi duymuşlar. Resimlerinde bu motifleri kullanmışlardır. Bu etkilerin yanı sıra aynı zamanda primitizm ve mitolojiden ilham almışlardır. 

 Fahrenilsa Zeid’in eserleri de akımın çerçevesinde hem Avrupa, hem Amerika’da sergilenmiş ve kendisi de bu akımın kavram ve anlayışını benimsemiştir. 

(Resim 3) Cehennemim, 1951, Yağlıboya, 205×528 cm.

Cehennemim Eserinin Yorumu

‘Cehennemim’ tablosu bugün İstanbul Modern Müzesi, Eczacıbaşı koleksiyonunda yer almaktadır. Boyutları 205 x 528 cm’dir. Resimde ağırlıklı olarak siyah, kırmızı, beyaz ve sarı renkleri kullanılmış kaleydoskopik bir görüntü ile karşılaşmaktayız. Desenler arasında kontür çizgileri kullanılmıştır. Fahrelnissa’nın 1951 yılında yaptığı en ünlü resmi, anıtsal Cehennemim’in çıkış noktası, sanatçının çok sevip bağlı olduğu dostu ve eşinin akrabası olan Aliye hanımın, hastalığı ve vefatıdır.  

Günlüğü bu tablosu ile ilgili yazdıkları bu eseri anlamamız konusunda bize yol göstermektedir. Fahrelnissa Londra Kliniğinde kanser tedavisi gören Aliye’yi her gün ziyaret eder, ona ev yapımı yiyecekler götürür. Vefatının ardından, Fahrelnissa kendisini atölyesine kapatıp, Windsor & Newton’dan sipariş ettiği ve iki uşağı tarafından atölyesine taşınan tuvaliyle baş başa kalır, derin düşüncelere dalar. Fauteuil  ‘critique’ adını verdiği koltuğuna oturur, üzerine güneş ışıklarının düştüğü baş döndürücü enginlikteki tuvale bakar, düşünür. Ne resmi yapacağını bilmiyordur, adeta donup kalmıştır. 

 ‘Birçok hazırlıktan ve harcanan onca paradan sonra … zihnimin kıyaslanamaz derinliklerinde kaybolmuş, kendimi sefil hissetmeye başlamıştım…’  

diye yazar günlüğüne. Birdenbire, tuval üzerine bir sinek belirir ve gezinmeye başlar. Fahrelnissa bunu kırık İngilizcesiyle şöyle açıklar: Sineğin gölgesi tuvale doğru geliyordu. Çantamdan küçük bir kurşunkalem aldım ve sineğin peşinden deli gibi hareket ettirmeye başladım, bir uçtan diğerine koşuyordum, bu korkunç mücadeleyi takip etmek korkunçtu, beni tuvalin bir köşesinden diğerine sürüklüyordu. Altı buçuk metre. Sonra kendime gülmeye başladım. Sonuçta, bizim bugün ancak bilgisayar yardımıyla yeniden üretip yüzeye yansıtarak anlayabildiğimizi o eliyle yapmıştı: kaleydoskopik örgülerinin çizgilerini tuvale önce tükenmez ve kurşunkalemle çizmiş, sonra boyamıştı. Resmi bir saat içerisinde bitirmişti. Bütün tuval sabitti ve çizim oradaydı. Hiç boş alan kalmamıştı. Tuvalin tamamı kompoze edilmişti. Ancak bundan sonra, siyah örgüler boyunca geçen dalgalanan renk bloklarıyla doldurduğu alveolleri yaptığı aşama gelmiştir; yani bir şekilde kompozisyonun yapısını planlamıştır.   

İngiltere’de Georges Braque’ın bir sergisi ve Francis Bacon’ın kişisel sergisi düzenlenir. Bu sergide Fahrelnissa Zeid’in 1951-53 yılları arasında yapmış olduğu eseri ‘Cehennemim’ sergilenir. 

Fahrelnissa aynı yıl ilk defa katıldığı Salon des Realites Nouvelles’de, dörtnala koşan renkleriyle, sel gibi akan siyah kaleydoskopik kırıklı desenleriyle anıtsal Cehennemim tablosu sergilenir ve eleştirmenlerden övgü toplar.

 İçsel perspektif ve dışa bakış Fahrelnissa’nın tuvalleriyle yarı fiziksel bir mücadeleye giriştiği zorlu bir yaratıcı süreçle bütünleşir. Bu yaratıcı süreç, durağan düşünce ve manik canlılık dönemlerinden, kendine özgü bir biçimde karışan fiziksel ve entelektüel enerji sağanaklarına; dikkatli bir şekilde planlanan kompozisyonlardan, tuhaf bir ilham ve ruhani bir irade gücüne uzanan pek çok şeyi kapsar.

Jung ve Freud okumaları ile ilgilenen sanatçının iç dünyalara yönelik bir insan olduğunu tablonun adından ve anlamından anlıyoruz.  Görünüm olarak tamamen soyut olmakla beraber, sanatçının iç dünyasının, kaderini ve karışık ruh durumunu ifade etmesi anlamında soyut dışavurumculuk açısından ikonik bir eserdir. Dünya resim sanatı açısından bir dönemin çok önemli bir sembolü olarak gösterilebilir. 

Kant’ın estetik ve yücelik felsefelerinin etkisini de kuvvetle hissettiğimiz özel bir eserdir. Kant’ın estetik felsefesine göre, güzellik ve yücelik duyguları esas ince duygudur. İkisinin de etkisi hoştur, ama farklı biçimlerde. Karla kaplı doruğu bulutların üzerinde yükselen bir dağın görüntüsü, şiddetli bir fırtına betimlemesi ya da Milton’ın cehennem krallığı tasviri zevk uyandırır ama korkuyla; diğer yanda çiçeklerle kaplı çayır, derelerin kıvrılarak aktığı ve sürülerin otladığı vadi görüntüsü, Homeros’un Venüs kemeri tasviri hoş, şen ve gülümseten bir duyuma vesile olur. Önceki izlenimden yeterli güçte zevk almak için yücelik, ikincisinden zevk almak için güzel duygusuna sahip olmak gerekir. Yücelik harekete geçirir, güzel büyüler. Yücelik duygusuna bazen belli bir korku ya da melankoli, bazen asude bir merak ve bazen de yüce bir plana hakim olan güzellik eşlik eder (17) Bu açıklama ardından eseri incelediğimizde, eserin ebadı, yapılışına neden olan derin melankoli, renk ve kaleydoskopik hareketliliği, akışı ve desen tekrarları ile yaratılan ritmi ile hem yücelik hem güzel duygularına dokunan ince, hassas bir estetiği olduğu görülmekte, benzersiz bir başyapıt olduğu duyumsanmaktadır.

Salon des Realites Nouvelles sergisinde Estienne’nin yapmış olduğu yorumlarda bu eserin önem ve değerinin takdir edildiğini göstermektedir.

Estienne sergi kapsamında 150 adet numaralandırılmış ve imzalı bir Fahrenilsa sanatçı kitabı yayımlar; kitapta ressamın dört taşbaskısının yanı sıra kendisinin de ‘Midi Nacturne’ başlıklı uzunca bir nesir şiir yer alıyordu. Bir eleştirmen olarak Estienne, kendisini hem sanatçıların ‘mentoru’ hem de halkın rehberi olarak görüyordu. Soyutlamanın, soyut bir dışsal gerçekliğe atıfta bulunmamakla özgül bir sorun teşkil ettiğine, dolayısıyla halkı, soyutlamanın yapısı ve içeriğini anlattığı bir ‘şiirsel eleştiriyle yönlendirmesi gerektiğine inanıyordu. Bu inancını, Fahrelnissa için ve hakkında yazdıkları arasında üslup bakımından en cafcaflısına tercüme etmiş, bu da ressamın sanatına dair çağdaş yorumculara ve eleştirmenlere sadece bir çerçeve oluşturmakla kalmamış, 1966’daki vefatının ardından gelen, Andre Parinaud ve Rene Barotte gibi yazarları bile etkilemiştir. Yorumlardan alıntılara yer verirsek;

‘…Ve ışık Şark’tan geldi. Ve şimdi gece yeniden uyanıyor …. O yaşayan, nefes alan gece, gündüz yokluğu değil, öteki yüzü olan gece, onun sıcaklığı, kaynağı olan, tam öğle vaktinde barınan… Doğu’nun ana tanrıçasıyla Batı’nın kara bakirelerinin, asalarını değiş tokuş etmek dışında kıpırtısız izlediği parlak cenaze krallığı… Fahrenilsa Zeid’in göçebe kaleleri… Fahrelnilssa’nın resimleri, edebi bir göçebelikte var olan tuhaf halkların pastoral bir dökümü gibi. Öte yandan, bir vitrayın kurşun hatları gibi ağır vahşi siyahlarla çevrili menekşemsi bir mora, kırmızılara, mavilere dönen, en az onun kadar tuhaf bir ışık altında tasvir edilirler. Ve bu ışık, Gotik vitraylardaki o muhteşem- ışıkla aynıdır… Batılı vitrayların opak ve geçirimsiz değil, şeffaf ve gizemli bir şekilde hareketli duvarları, ucu bucağı olmayan, engellerden ari sınırı oluşturur; işte İslam sanatı dünyaya verdiği bu en yeni mesajlarından birini oradan alır I’İle de France’a getirir ve bizlere kardeşlikten, artık mistik, destansı değil somut, yaşamış olan, en yabancı sanat biçimlerini birbirine bağlayan ( Kardeşlikten) söz eder.” (18)    

Bu eleştirilerden de açıkça görüldüğü üzere, ‘Cehennemim’ tablosu sanatçının kendine has benzersiz bir üslub ile doğu ve batı sentezini, insanın iç ve dış dünyası arasındaki çatışmayı, hem yücelik hem güzel duygularına hitap ederek soyut anlamda dışa vurmaktadır.  Cehennemim bu nedenlerle gerçek bir ikonik baş yapıttır.

Kaynakça ve Dip Notlar :

(1) Laidi-Hanieh, Adila. Fahrelnissa Zeid İç Dünyaların Ressamı, Çev. Esin Berktaş, Çiçek Öztek. Res Yayınları, İstanbul: 2018,  S.9

(2) Laidi-Hanieh, Adila. Fahrelnissa Zeid İç Dünyaların Ressamı, Çev. Esin Berktaş, Çiçek Öztek. Res Yayınları, İstanbul: 2018, S.12

(3) Laidi-Hanieh, Adila. Fahrelnissa Zeid İç Dünyaların Ressamı, Çev. Esin Berktaş, Çiçek Öztek. Res Yayınları, İstanbul: 2018, S.119

(4) Laidi-Hanieh, Adila. Fahrelnissa Zeid İç Dünyaların Ressamı, Çev. Esin Berktaş, Çiçek Öztek. Res Yayınları, İstanbul: 2018, S.124

(5) Laidi-Hanieh, Adila. Fahrelnissa Zeid İç Dünyaların Ressamı, Çev. Esin Berktaş, Çiçek Öztek. Res Yayınları, İstanbul: 2018, S.34

(6) Laidi-Hanieh, Adila. Fahrelnissa Zeid İç Dünyaların Ressamı, Çev. Esin Berktaş, Çiçek Öztek. Res Yayınları, İstanbul: 2018, S.54

(7) Giray, Kıymet. Fahrelnissa Zeid Resmin Prensesi, http://www.antikalar.com/cama-hayat-veren-santc-emile-galle, İstanbul: 2018, (Erişim Tarihi: 12 Haziran 2021)

(8) Giray, Kıymet. Fahrelnissa Zeid Resmin Prensesi, http://www.antikalar.com/cama-hayat-veren-santc-emile-galle, İstanbul: 2018, (Erişim Tarihi: 12 Haziran 2021)

(9) Giray, Kıymet. Fahrelnissa Zeid Resmin Prensesi, http://www.antikalar.com/cama-hayat-veren-santc-emile-galle, İstanbul: 2018, (Erişim Tarihi: 12 Haziran 2021)

(10) Giray, Kıymet. Fahrelnissa Zeid Resmin Prensesi, http://www.antikalar.com/cama-hayat-veren-santc-emile-galle, İstanbul: 2018, (Erişim Tarihi: 12 Haziran 2021)

(11) Giray, Kıymet. Fahrelnissa Zeid Resmin Prensesi, http://www.antikalar.com/cama-hayat-veren-santc-emile-galle, İstanbul: 2018, (Erişim Tarihi: 12 Haziran 2021)

(12) Giray, Kıymet. Fahrelnissa Zeid Resmin Prensesi, http://www.antikalar.com/cama-hayat-veren-santc-emile-galle, İstanbul: 2018, (Erişim Tarihi: 12 Haziran 2021)

(13) Giray, Kıymet. Fahrelnissa Zeid Resmin Prensesi, http://www.antikalar.com/cama-hayat-veren-santc-emile-galle, İstanbul: 2018, (Erişim Tarihi: 12 Haziran 2021)

(14) Giray, Kıymet. Fahrelnissa Zeid Resmin Prensesi, http://www.antikalar.com/cama-hayat-veren-santc-emile-galle, İstanbul: 2018, (Erişim Tarihi: 12 Haziran 2021)

(15) Giray, Kıymet. Fahrelnissa Zeid Resmin Prensesi, http://www.antikalar.com/cama-hayat-veren-santc-emile-galle, İstanbul: 2018, (Erişim Tarihi: 12 Haziran 2021)

(16) Giray, Kıymet. Fahrelnissa Zeid Resmin Prensesi, http://www.antikalar.com/cama-hayat-veren-santc-emile-galle, İstanbul: 2018, (Erişim Tarihi: 12 Haziran 2021)

(17)     Kant, Immanuel. Güzellik ve Yücelik Duyguları Üzerine Gözlemler, Çev. Ahmet Fethi. Hil Yayn, Istanbul: 2017, 2. Baskı, Sayfa 50-51.

(18)     Laidi-Hanieh, Adila. Fahrelnissa Zeid İç Dünyaların Ressamı, Çev. Esin Berktaş, Çiçek Öztek. Res Yayınları, İstanbul: 2018, S.151

Fotoğraf ve Resimler :

Fotoğraf 1: https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1132082 (Erişim Tarihi: 12 Haziran 2021)

Resim 1: Güneş Arenası,  http://14b.iksv.org/works.asp?id=46 (Erişim Tarihi: 12 Haziran 2021)

Resim 2: Soyuta Karşı Mücadele, http://14b.iksv.org/works.asp?id=46 (Erişim Tarihi: 12 Haziran 2021)

Resim 3: Cehenemim, https://www.istanbulmodern.org/tr/basin/basin-bultenleri/tate-moderndeki-fahrelnissa-zeid-retrospektifine-istanbul-modern-damgasi_2068.html (Erişim Tarihi: 12 Haziran 2021)

(*) (çiğ renklerin kullanıldığı bir sanat akımının kullandığı renk paleti)